BASINA VE KAMUOYUNA…
27 Ekim günü Çanakkale’deyiz!
Kazdağları’nın çok uluslu altın şirketlerine peşkeş çekilerek dört bir yanından kazılmasına karşı yöre halkımızın gösterdiği şiddetli tepki, ülkesini seven bilim insanlarımızın, köşe yazarlarımızın, konuya duyarlı medyanın desteği ile gündemin ilk sıralarına oturdu. Bu durum karşısında açıklama yapmak zorunda kalan Enerji Bakanı, yöredeki altının mutlaka çıkarılacağını söyledi. Bakan, bununla da kalmadı, Kazdağları’nın talan edilmesine karşı çıkan, başta tüm yöre halkı olmak üzere Kazdağları, Edremit Körfezi ve Madra Dağı çevresindeki belde belediyeleri, muhtarlıklar ile sivil toplum örgütlerinin arkasında yabancı güçler bulunduğunu iddia etti.
Bakan, şiddetle reddettiğimiz bu iddiasının üzerinden 24 saat bile geçmeden, bu kez de, tepkileri yumuşatmak için bölgede inceleme başlattığını ve Kazdağları’ndaki taş ocakları dahil bütün maden çalışmalarını durdurduğunu açıkladı. Bakan’ın açıklamasını yerinde doğrulamak isteyen gazetecilerin arama ve sondaj çalışmalarının yalnız gündüz değil geceleri de aralıksız sürdürüldüğünü kanıtlayan görüntüleri ise TV kanallarının haber bültenlerinde geniş olarak yer aldı. Bu görüntüler karşısında ne Bakan’dan, ne de bakanlık yetkililerinden çıt çıkmadı! Ancak, hangi baskıyla yapıldığı anlaşılmayan bir toplantı haberi sessiz bir biçimde servise konuldu.
AA. mahreçli habere göre, Enerji Bakanlığı yetkilileri ile çeşitli üniversitelerden “bilim adamları”nın katılımıyla gerçekleşen toplantı sonunda 22 “bilim adamı” tarafından bir de sonuç bildirgesi oluşturulmuş... Çanakkale yöresindeki zengin altın rezervlerinden söz edilen bildirgede, bu rezervin çıkarılmasına karşı çıkılması “manidar” bulunmakta.
Bırakınız bilimsel olmayı, bilimsel bir üslup bile taşımayan bu “bildirge”nin Türkiye ve Kazdağları’nın yağmalanması sürecine karşı çıkışların yoğunlaştığı bir ana denk getirilmesi çok daha manidardır!
“Bildirge”de ifade edilenlerin, altında, birçok madenci örgütü ile iki maden işçileri sendikasının imzasıyla bugünkü gazetelerde bir de ilan şeklinde yayınlatılması ise tam bir skandaldır! Maden İşveren örgütlerini bir dereceye kadar anlayabildiğimiz bu ilanda emekten, ülkesinden ve ülkesinin ulusal çıkarlarından yana olmasını beklediğimiz işçi sendikalarının bu tavrını ise hiç anlayamadık..
“Bildirge” ve “ilan”da belirtilenlerin tersine; biz hiçbir açıklamamızda her türlü madenciliğe ve maden faaliyetlerine karşı olduğumuzu söylemediğimiz gibi Kazdağları’ndaki maden aramalarının Milli Park içerisinde yapıldığını da iddia etmedik. Kaldı ki Kazdağları, halen milli park ilan edilmiş kısımdan çok daha büyük bir alanı kapsamaktadır.
Bizim, her açıklamamızda altını özenle çizdiğimiz nokta o zaman da şimdi de şudur: 5177 ile değişik 3213 sayılı maden yasası, ülkemizi uluslararası altın tekelleri ile işbirlikçi taşeron Türk şirketleri için cennet yaparken, halkımızın hayatını cehenneme çevirmektedir.
Biz dedik ki; yürürlükteki maden yasası, hiçbir ayrım yapmadan topraklarımızın her santimetrekaresinde maden arama ve işletme izni vererek Türkiye’yi hafriyat alanına dönüştürmektedir.
Biz dedik ki; altın şirketleri eğer tespit etsinler, bırakınız milli parkları, Anıtkabir’in, TBMM’nin, Çankaya’nın, Topkapı Sarayı’nın altında bile altın arayabilecek, çıkarabileceklerdir.
Biz dedik ki; Danıştay kararlarına rağmen, her konuda örnek alınan Avrupa ülkelerinde yasaklanmış yöntemlerle elde edilecek ve edilmekte olan altın, Kazdağları’ndan geriye hiçbir şey bırakmayacaktır. Kazdağları’nın üstündeki altın, yani zeytin ile diğer tarım gelirleri ve turizm, altındaki altını yüzlerce yıl boyunca satıp geriye satın alacak kadar değerlidir.
Biz dedik ki; bu maden yasasıyla devletin bu rezervden elde edeceği pay çok komiktir. Türkiye, yüzde ikilik bu sadakaya muhtaç değildir. Bölgenin tarım, turizm ve diğer sektörlerden devletin elde ettiği gelir, bu sadakadan kat kat fazladır. Bakımlı bir zeytin ağacının verdiği ürünün karşılığı yılda bir cumhuriyet altını etmektedir. Sadece bu bile, yöredeki 10-12 milyon zeytin ağacından elde edilmekte olan göz kamaştırıcı geliri anlamaya yeter!
Biz dedik ki; bu, salt bir çevre sorunu değil, ulusal bir sorundur ve Türkiye’nin her santimetrekaresi birbirinden değerlidir. Türkiye’nin gözbebeği Kazdağları ise, bütün bu özellikleriyle en başta gelir.
Biz dedik ki; Türkiye’nin topraklarının, doğal hayatın ve insanın hiçe sayılarak pervasızca yağmalanmasına olanak sağlayan bu yasa bir sömürge yasasıdır. Derhal ve acilen yürürlükten kaldırılmalı, yerine doğayı, insanı, ulusal ve toplumsal çıkarlarımızı koruyan yeni bir yasa çıkarılmalıdır!
Bu talebimizi bugün daha yüksek sesle tekrarlıyor ve gelinen aşamada diyoruz ki:
Bakanlığındaki yolsuzluklarla başı dertte olan, bürokratları gözaltına alınan Sayın Bakan’ın Kazdağları’ndan yükselen bu büyük tepkinin kitleselliğini ve ülkenin her yanından destek aldığını görmediği bellidir. Görebilseydi, bu talihsiz açıklamaları kendisi yapmayacağı gibi, bilim insanı oldukları kuşkulu, maden şirketleri ve vakıflarından fonlu kimselere de yaptırtmaz, tarihe “Kazdağları’nı mahveden adam”olarak geçmeyi istemezdi.
Sn. Bakan’ın iddialarını şiddetle reddederiz…
27 Ekim cumartesi günü Çanakkale Kolin Otel’de Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen ‘Yeraltı Zenginliklerimizin Değerlendirilmesi” konulu panele Sn. Bakan da davetli. Sn. Bakan ve madenciler sektörü tarafından yapılan suçlamalar ile ilgili yanıtımızı, 27 Ekim cumartesi günü saat 13:00’de Çanakkale Çevre Platformu’nun ev sahipliğinde Çanakkale Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen kitlesel basın açıklaması ile vereceğiz. O gün Çanakkale’de hem panelde, hem dışarıda, hem meydanda olacak; kendi halkını, arkasında yabancı güçler bulunmakla, ajanlıkla suçlayan Sn. Bakan’ı iddiasını ispata davet edeceğiz…
Maden yasasına hayır!
Kazdağları giderse Türkiye gider!
Kazdağları’nı altına kurban ettirmeyeceğiz!
KAZDAĞI’NI KORUMA GİRİŞİMİ GRUBU
25 Ekim 2007