ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!
Basına ve Kamuoyuna…
Uluslararası altın şirketleri ile onların işbirlikçi taşeronlarının Kazdağları üzerine uydurdukları bir sürü yalan var. Tam sayfa ilan olarak gazetelerde de yayınlatılan bu yalanlardan biri, Kazdağları’nın sadece milli park ilan edilmiş olan kısımdan ibaret sayılması. Altıncı Filo’nun iddiasına göre kimse milli parkta, dolayısıyla Kazdağları’nda, altın aramıyor. Peki, Kısacık ve Bahçedere Kazdağları’nda değil de nerede?, Kızılkeçili ve Beyoba Milli Park’ ta değil de nerede? Yalanlardan bir diğeri ise, yörede yalnızca 1 kilometrekarede arama yaptıkları yolunda…Oysa sadece Bahçedere’deki arama ruhsat alanı 38 bin dönüm, yani 38 kilometrekare. Daha onlarca arama-işletme ruhsatı, daha birçok yalan ve uydurma…
Kazdağları, Kazdağı Milli Parkı’ndan ibaret değildir. Kazdağları; oksijeni, su kaynakları, faunası ve florasıyla tüm Biga Yarımadası’nı etkileyen tek bir eko sistemdir. Geniş orman alanları ve tarım bölgeleri; başta zeytin olmak üzere, elma, kiraz, tüysüz şeftali, domates; başta Ezine Peyniri olmak üzere, süt ürünleri; başta sağlık olmak üzere, jeotermal, kültür ve eko turizm; başta Kazdağı Göknarı olmak üzere 33’ü endemik onlarca bitki türü; alabalık ve sardalya… Evet, işte bu saydıklarımızın tümü ve daha da fazlası, bu eko sistemin ürünüdür. Bütün bu özellikleriyle Kazdağları’nın etkilediği Biga Yarımadası, altın yumurtlayan kazdır. Gözlerini altın bürümüş uluslararası şirketler, altın yumurtlayan bu kazı kesmek istemektedirler.
Peki altın yumurtlayan kaz kesilirse, yani tüm Biga Yarımadası’nı etkileyen Kazdağları’nda altın işletmesi yapılırsa ne olacak?
1000 metre çapında, 400 metre derinliğinde dev çukurlar ile onların hemen yanı başında atık yığınları, onların yanı başında da siyanürlü çamur barajları oluşacak. İşletme sırasındaki ağır metal kirlenmesi ve kaza olasılıkları ile faal fay hatlarının bulunduğu birinci derece deprem kuşağındaki bu bölgeyi bekleyen yakın deprem tehlikesi ise cabası. Kısacası, toprağın altındakini elde etmek için toprağın üstü de talan edilecek ve Kazdağları eko sisteminin bize armağan ettiği bu verimli topraklar yüzlerce yıl iflah olmayacaktır.
Bunu anlamak için o kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Balya, önümüzde duran bariz trajik bir örnektir. Yağan her yağmurdan sonra derelerinden zehir akan Balya’da toplu balık ölümleri olağan vakalardandır. Balya’da hiç kuş yaşamamaktadır. Balya’daki ölümlerin yarıdan fazlasının nedeni kanserdir. Balya’nın bir zamanlar 30 binlerde gezinen nüfusu bin 300’e düşmüştür. Fransızların 30’lu yıllarda terk ettikleri Balya tarihsel olarak uzak örnek sayılır. Oysa Bergama’da iki başlı buzağılar doğmaya, üç ayaklı civcivler çıkmaya başlamıştır. İçme ve kullanma sularında normalin 10 ila 25 katı arsenik bulunmuş, kadınlarda meme kanserinde artış saptanmıştır. Uşak Eşme-Kışladağ’da ise 2006 yazında bin 500 kişi zehirlenmiş, yapılan kan tahlillerinde normalin 10 ila 40 katı siyanür tespit edilmiştir. Altın madenciliğinde kamu yararı yoktur ve bu durum, Danıştay ile çeşitli Bölge İdari Mahkemeleri’nin kararlarıyla da sabittir.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin yurtsever biliminsanları ve öğrencilerinin 1915’te bu topraklarda şehit düşen Tıbbıyeli öğrencilerle onların öğretmenlerini hatırlayacaklarına inanıyoruz. İnanıyoruz ki, ÇOMÜ’nün değerli bilim insanları ile öğrencileri, ülkesi ve halkından yana tavır alacak, Kazdağları’nı altına kurban ettirmeyeceklerdir.
Bizler; üniversitelisi, çobanı, köylüsü, şehirlisi, işçisi, çiftçisi, turizmcisi, esnafı, her meslekten memuru, öğrencisi, öğretmeni, aydını, sanatçısı, farklı siyasi eğilimlerden kadını-erkeği, yaşlısı ve genci ile tek bir bütün oluşturuyor, gücümüzü bu birliktelikten alıyoruz, 13 Aralık 2007.
Maden Yasasına hayır!
Kazdağları’nı altına kurban ettirmeyeceğiz!
Çanakkale geçilmez!
KAZDAĞI KORUMA GİRİŞİMİ GRUBU
Basına ve Kamuoyuna…
Uluslararası altın şirketleri ile onların işbirlikçi taşeronlarının Kazdağları üzerine uydurdukları bir sürü yalan var. Tam sayfa ilan olarak gazetelerde de yayınlatılan bu yalanlardan biri, Kazdağları’nın sadece milli park ilan edilmiş olan kısımdan ibaret sayılması. Altıncı Filo’nun iddiasına göre kimse milli parkta, dolayısıyla Kazdağları’nda, altın aramıyor. Peki, Kısacık ve Bahçedere Kazdağları’nda değil de nerede?, Kızılkeçili ve Beyoba Milli Park’ ta değil de nerede? Yalanlardan bir diğeri ise, yörede yalnızca 1 kilometrekarede arama yaptıkları yolunda…Oysa sadece Bahçedere’deki arama ruhsat alanı 38 bin dönüm, yani 38 kilometrekare. Daha onlarca arama-işletme ruhsatı, daha birçok yalan ve uydurma…
Kazdağları, Kazdağı Milli Parkı’ndan ibaret değildir. Kazdağları; oksijeni, su kaynakları, faunası ve florasıyla tüm Biga Yarımadası’nı etkileyen tek bir eko sistemdir. Geniş orman alanları ve tarım bölgeleri; başta zeytin olmak üzere, elma, kiraz, tüysüz şeftali, domates; başta Ezine Peyniri olmak üzere, süt ürünleri; başta sağlık olmak üzere, jeotermal, kültür ve eko turizm; başta Kazdağı Göknarı olmak üzere 33’ü endemik onlarca bitki türü; alabalık ve sardalya… Evet, işte bu saydıklarımızın tümü ve daha da fazlası, bu eko sistemin ürünüdür. Bütün bu özellikleriyle Kazdağları’nın etkilediği Biga Yarımadası, altın yumurtlayan kazdır. Gözlerini altın bürümüş uluslararası şirketler, altın yumurtlayan bu kazı kesmek istemektedirler.
Peki altın yumurtlayan kaz kesilirse, yani tüm Biga Yarımadası’nı etkileyen Kazdağları’nda altın işletmesi yapılırsa ne olacak?
1000 metre çapında, 400 metre derinliğinde dev çukurlar ile onların hemen yanı başında atık yığınları, onların yanı başında da siyanürlü çamur barajları oluşacak. İşletme sırasındaki ağır metal kirlenmesi ve kaza olasılıkları ile faal fay hatlarının bulunduğu birinci derece deprem kuşağındaki bu bölgeyi bekleyen yakın deprem tehlikesi ise cabası. Kısacası, toprağın altındakini elde etmek için toprağın üstü de talan edilecek ve Kazdağları eko sisteminin bize armağan ettiği bu verimli topraklar yüzlerce yıl iflah olmayacaktır.
Bunu anlamak için o kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Balya, önümüzde duran bariz trajik bir örnektir. Yağan her yağmurdan sonra derelerinden zehir akan Balya’da toplu balık ölümleri olağan vakalardandır. Balya’da hiç kuş yaşamamaktadır. Balya’daki ölümlerin yarıdan fazlasının nedeni kanserdir. Balya’nın bir zamanlar 30 binlerde gezinen nüfusu bin 300’e düşmüştür. Fransızların 30’lu yıllarda terk ettikleri Balya tarihsel olarak uzak örnek sayılır. Oysa Bergama’da iki başlı buzağılar doğmaya, üç ayaklı civcivler çıkmaya başlamıştır. İçme ve kullanma sularında normalin 10 ila 25 katı arsenik bulunmuş, kadınlarda meme kanserinde artış saptanmıştır. Uşak Eşme-Kışladağ’da ise 2006 yazında bin 500 kişi zehirlenmiş, yapılan kan tahlillerinde normalin 10 ila 40 katı siyanür tespit edilmiştir. Altın madenciliğinde kamu yararı yoktur ve bu durum, Danıştay ile çeşitli Bölge İdari Mahkemeleri’nin kararlarıyla da sabittir.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin yurtsever biliminsanları ve öğrencilerinin 1915’te bu topraklarda şehit düşen Tıbbıyeli öğrencilerle onların öğretmenlerini hatırlayacaklarına inanıyoruz. İnanıyoruz ki, ÇOMÜ’nün değerli bilim insanları ile öğrencileri, ülkesi ve halkından yana tavır alacak, Kazdağları’nı altına kurban ettirmeyeceklerdir.
Bizler; üniversitelisi, çobanı, köylüsü, şehirlisi, işçisi, çiftçisi, turizmcisi, esnafı, her meslekten memuru, öğrencisi, öğretmeni, aydını, sanatçısı, farklı siyasi eğilimlerden kadını-erkeği, yaşlısı ve genci ile tek bir bütün oluşturuyor, gücümüzü bu birliktelikten alıyoruz, 13 Aralık 2007.
Maden Yasasına hayır!
Kazdağları’nı altına kurban ettirmeyeceğiz!
Çanakkale geçilmez!
KAZDAĞI KORUMA GİRİŞİMİ GRUBU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder